13. CÜZ 3. HİZİP


13- RA’D SÛRESİ الرعد Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
الَّذِينَ يُوفُونَ بِعَهْدِ اللَّهِ وَلَا يَنْقُضُونَ الْمِيثَاقَ
20-) Elleziyne yufune Bi ahdillâhi ve lâ yenkudunel miysâk;
20-) Onlar (hakikate erenler), Allâh ahidlerine uyarlar (Allâh`ın varlıklarında açığa çıkardığı hakikat bilgisinin gereğini yaşarlar), mîsaklarını (yaratılış fıtriyetlerini) bozmazlar.
وَالَّذِينَ يَصِلُونَ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهِ أَنْ يُوصَلَ وَيَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ وَيَخَافُونَ سُوءَ الْحِسَابِ
21-) Velleziyne yasılune ma emerAllâhu Bihi en yusale ve yahşevne Rabbehüm ve yehafune sûel hısab;
21-) Onlar, Allâh`ın BİRleştirilmesini emrettiği şeyi BİRleştirirler (“oluşmuş benlik”le “orijin benlik”in “bir”leşmesiyle oluşan yaşam boyutu); Rablerinden (Esmâ özelliklerinin muhteşem sonsuzluğundan) haşyet duyarlar; hesabın kötüsünden (hakkını vermemenin sonuçlarından) korkarlar.
وَالَّذِينَ صَبَرُوا ابْتِغَاءَ وَجْهِ رَبِّهِمْ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَأَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً وَيَدْرَءُونَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ أُولَٰئِكَ لَهُمْ عُقْبَى الدَّارِ
22-) Velleziyne saberubtiğae vechi Rabbihim ve ekamus Salâte ve enfeku mimma razaknahüm sirran ve alaniyeten ve yedreune Bil hasenetisseyyiete ülaike lehüm ukbeddar;
22-) Yine onlar Rablerinin vechini (cennet yaşamı olan rabbanî kuvvelerin açığa çıkışı yaşamını) arzulayarak sabrettiler (mevcut şartlarına); salâtı ikame ettiler ve kendilerinde açığa çıkardığımız yaşam gıdasından gizli ve açık olarak bağışta bulundular… Yaptıkları yanlışları (arkasından yapacakları) güzel fiillerle yok ederler… İşte onlarındır geleceğin vatanı!
جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا وَمَنْ صَلَحَ مِنْ آبَائِهِمْ وَأَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ ۖ وَالْمَلَائِكَةُ يَدْخُلُونَ عَلَيْهِمْ مِنْ كُلِّ بَابٍ
23-) Cennatü Adnin yedhuluneha ve men saleha min abaihim ve ezvacihim ve zürriyyatihim vel Melaiketü yedhulune aleyhim min külli bab;
23-) (Geleceğin yurdu) Adn cennetleridir (hakikatlerindeki Esmâ kuvveleriyle bilinçli olarak yaşama mertebesi)… Ana-babalarından, eşlerinden ve zürriyetlerinden salâha erenler (düzelip uyumlu hâlde yaşayanlar) ile BİRlikte (aynı hakikati yaşayarak) oraya girerler… Melekler de her kapıdan onların üzerine girerler (o boyutun yaşamı için gerekli kuvveler de her kanaldan kendilerinde açığa çıkar)!
سَلَامٌ عَلَيْكُمْ بِمَا صَبَرْتُمْ ۚ فَنِعْمَ عُقْبَى الدَّارِ
24-) Selâmün alayküm Bima sabertüm fenı`me ukbed dar;
24-) “Selâmun aleyküm (Selâm ismiyle işaret edilen kuvvesi sizde açığa çıksın) sabretmenizin sonucu… Son vatan ne güzel!” (“Vatan sevgisi imandandır” hadisinde işaret edilen “vatan” budur. A.H.)
وَالَّذِينَ يَنْقُضُونَ عَهْدَ اللَّهِ مِنْ بَعْدِ مِيثَاقِهِ وَيَقْطَعُونَ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهِ أَنْ يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ ۙ أُولَٰئِكَ لَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُوءُ الدَّارِ
25-) Velleziyne yenkudune ahdAllâhi min ba`di miysâkıhı ve yaktaune ma emerAllâhu Bihi en yusale ve yüfsidune fiyl Ard* ülaike lehümülla`netü ve lehüm suüddar;
25-) Mîsaklarına rağmen (yaratılışlarındaki mutlak teslimiyet fıtratına rağmen) sonradan Allâh Ahdini (şartlandırılmaları ya da bilgileri yanlış değerlendirmeleri yüzünden) bozanlar; Allâh`ın (şirk anlayışının kaldırılarak) BİRleştirilmesini/vusûlünü emrettiği şeyi kesip koparanlar (oluşmuş benliğin orijin benden ayrı bir yapı olduğunu kabul edenler) ve arzda (bedeni amacına uygun kullanmayarak, karındaki beyinin esiri olarak) ifsad yapanlara gelince, işte Allâh`tan uzaklaştırılmışlık (hakikatlerine bahşedilmiş Esmâ kuvvelerinden uzak düşmek) onlar içindir! Vatanın kötüsü de onlaradır!
اللَّهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَقْدِرُ ۚ وَفَرِحُوا بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا فِي الْآخِرَةِ إِلَّا مَتَاعٌ
26-) Allâhu yebsüturrizka limen yeşau ve yakdir* ve ferihu Bil hayatid dünya* ve mel hayatüd dünya fiyl ahireti illâ meta`;
26-) Allâh dilediğine yaşam gıdasını bollaştırır, dilediğininkini de daraltır! (Onlar) dünyalıklarıyla ferahlayıp şımardılar… (Oysa) gelecek sürecine göre dünya hayatı, sadece geçici avuntudur!

وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِنْ رَبِّهِ ۗ قُلْ إِنَّ اللَّهَ يُضِلُّ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي إِلَيْهِ مَنْ أَنَابَ
27-) Ve yekulülleziyne keferu levla ünzile aleyhi ayetün min Rabbih* kul innAllâhe yudıllu men yeşau ve yehdiy ileyHİ men enab;
27-) O hakikat bilgisini inkâr edenler: “O`na Rabbinden bir mucize inzâl edilseydi ya?” derler… De ki: “Muhakkak ki Allâh dilediğini saptırır, kendisine dönüp yöneleni de hakikate erdirir.”
الَّذِينَ آمَنُوا وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُمْ بِذِكْرِ اللَّهِ ۗ أَلَا بِذِكْرِ اللَّهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ
28-) Elleziyne amenû ve tatmeinü kulubühüm Bizikrillâh* ela Bi zikrillâhi tatmeinnül kulub;
28-) Onlar ki iman etmişlerdir ve şuurları Allâh`ı hakikatlerinde olarak hatırlayıp hissetmenin tatminini yaşar! Kesinlikle biline ki, şuurlar Bizikrillâh (Allâh`ı, Esmâ`sının işaret ettiği anlamlar doğrultusunda hakikatinde HATIRLAYIP hissetmek) ile mutmain olur!
الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ طُوبَىٰ لَهُمْ وَحُسْنُ مَآبٍ
29-) Elleziyne amenû ve amilus salihati Tûba lehüm ve hüsnü meab;
29-) İman edip imanın gereğini yaşayanlar var ya, onlara Tûba (cennet ağacı) ve hakikatlerindekini yaşamanın güzellikleri vardır.
كَذَٰلِكَ أَرْسَلْنَاكَ فِي أُمَّةٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهَا أُمَمٌ لِتَتْلُوَ عَلَيْهِمُ الَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ وَهُمْ يَكْفُرُونَ بِالرَّحْمَٰنِ ۚ قُلْ هُوَ رَبِّي لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ مَتَابِ
30-) Kezâlike erselnake fiy ümmetin kad halet min kabliha ümemün litetlüve aleyhimülleziy evhayna ileyke ve hüm yekfürune BirRahmân* kul HUve Rabbiy lâ ilâhe illâ HU* aleyHi tevekkeltü ve ileyHİ metab;
30-) İşte böylece, kendinden önce nice toplumlar gelip geçmiş bir topluluk içinde seni açığa çıkardık ki; Rahmân`ı inkâr edenlere, sana vahyettiğimizi okuyup bildiresin… De ki: “Rabbim `HÛ`! Tanrı yoktur sadece `HÛ`! Tevekkülüm O`nadır ve metab (tövbe – dönüş) O`nadır.”
وَلَوْ أَنَّ قُرْآنًا سُيِّرَتْ بِهِ الْجِبَالُ أَوْ قُطِّعَتْ بِهِ الْأَرْضُ أَوْ كُلِّمَ بِهِ الْمَوْتَىٰ ۗ بَلْ لِلَّهِ الْأَمْرُ جَمِيعًا ۗ أَفَلَمْ يَيْأَسِ الَّذِينَ آمَنُوا أَنْ لَوْ يَشَاءُ اللَّهُ لَهَدَى النَّاسَ جَمِيعًا ۗ وَلَا يَزَالُ الَّذِينَ كَفَرُوا تُصِيبُهُمْ بِمَا صَنَعُوا قَارِعَةٌ أَوْ تَحُلُّ قَرِيبًا مِنْ دَارِهِمْ حَتَّىٰ يَأْتِيَ وَعْدُ اللَّهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ لَا يُخْلِفُ الْمِيعَادَ
31-) Ve lev enne Kur`ânen süyyirat Bihil cibalu ev kuttıat Bihil Ardu ev küllime Bihil mevta* bel Lillâhil`emru cemiy`a* efelem yey`esilleziyne amenû en lev yeşaullâhu lehedenNase cemiy`a* ve lâ yezalülleziyne keferu tusıybühüm Bima sana`u kariatün ev tehullu kariyben min darihim hatta ye`tiye va`dullah* innAllâhe lâ yuhlifül miy`ad;
31-) Eğer ki, kendisi (okunarak) dağların yürütüldüğü yahut arzın parça parça edildiği veya kendisiyle ölülerin konuşturulduğu bir Kur`ân olsaydı bu (gene iman etmezlerdi)! Hayır, Hüküm tümüyle Allâh`ındır! İman edenler açıkça bilmediler mi, eğer Allâh dileseydi elbette insanların hepsini hakikate erdirirdi! Hakikat bilgisini inkâr edenlere gelince, kendi eserleri dolayısıyla; kendilerine veya yurtlarının yakınına bir musîbet isâbet etmekten geri kalmaz… Tâ ki Allâh vaadi gelinceye kadar… Muhakkak ki Allâh vaadinden dönmez!
وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَأَمْلَيْتُ لِلَّذِينَ كَفَرُوا ثُمَّ أَخَذْتُهُمْ ۖ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ
32-) Ve lekadistühzie Bi rusulin min kablike fe emleytü lilleziyne keferu sümme ehaztühüm, fekeyfe kâne ıkab;32-) Andolsun, senden önceki Rasûller ile de alay edilmiştir… Ben o hakikat bilgisini inkâr edenlere mühlet verdim, sonra onları yakaladım… Yaptıklarının sonucu olarak oluşan azap nasılmış!
أَفَمَنْ هُوَ قَائِمٌ عَلَىٰ كُلِّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ ۗ وَجَعَلُوا لِلَّهِ شُرَكَاءَ قُلْ سَمُّوهُمْ ۚ أَمْ تُنَبِّئُونَهُ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِي الْأَرْضِ أَمْ بِظَاهِرٍ مِنَ الْقَوْلِ ۗ بَلْ زُيِّنَ لِلَّذِينَ كَفَرُوا مَكْرُهُمْ وَصُدُّوا عَنِ السَّبِيلِ ۗ وَمَنْ يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ
33-) Efemen HUve kaimün alâ külli nefsin Bima kesebet* ve ce`alu Lillâhi şürekâ`* kul semmuhüm* em tünebbiunehu Bima lâ ya`lemu fiyl Ardı em Bi zahirin minel kavl* bel züyyine lilleziyne keferu mekruhüm ve suddu anissebiyl* ve men yudlilillâhu fema lehu min had;
33-) O, her nefsin açığa çıkardığının getirisini oluşturan(ken), (tutup) Allâh`a ortaklar koştular… De ki: “Onları isimlendirin! Yoksa siz O`na arzda bilmediği şeyi mi haber veriyorsunuz? Yoksa boş laf mı ediyorsunuz?”… Hayır, hakikat bilgisini inkâr edenlere mekrleri süslendi ve Es Sebiyl`den (Allâh yolundan) alıkondular… Allâh kimi saptırırsa, artık onun için hakikate erdirici yoktur!
لَهُمْ عَذَابٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۖ وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَشَقُّ ۖ وَمَا لَهُمْ مِنَ اللَّهِ مِنْ وَاقٍ
34-) Lehüm azâbün fiyl hayatid dünya ve le azâbül`ahireti eşakk* ve ma lehüm minAllâhi min vak;
34-) Onlara dünya yaşamında bir azap vardır… Gelecek (yaşam) azabı ise elbette daha çilelidir! Onları Allâh`tan koruyucu da yoktur.
مَثَلُ الْجَنَّةِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ ۖ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ۖ أُكُلُهَا دَائِمٌ وَظِلُّهَا ۚ تِلْكَ عُقْبَى الَّذِينَ اتَّقَوْا ۖ وَعُقْبَى الْكَافِرِينَ النَّارُ
35-) Meselül cennetilletiy vuıdel müttekun* tecriy min tahtihel enhar* ükülüha daimün ve zılluha* tilke ukbelleziynettekav ve ukbel kafiriynennar;
35-) Korunanlara vadolunan CENNETİN TEMSİL (misal – benzetme) yollu anlatımı şöyledir: Altından nehirler akar… Yemişi de daimdir, gölgesi de… İşte bu takva sahiplerinin geleceğidir… Hakikat bilgisini inkâr edenlerin geleceği ise, o malûm ateştir.
وَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَفْرَحُونَ بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ ۖ وَمِنَ الْأَحْزَابِ مَنْ يُنْكِرُ بَعْضَهُ ۚ قُلْ إِنَّمَا أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ اللَّهَ وَلَا أُشْرِكَ بِهِ ۚ إِلَيْهِ أَدْعُو وَإِلَيْهِ مَآبِ
36-) Velleziyne ateynahumül Kitabe yefrahune Bima ünzile ileyke ve minel`ahzabi men yünkiru ba`dah* kul innema ümirtü en a`budAllâhe ve lâ üşrike BiHİ, ileyHİ ed`u ve ileyHİ meab;
36-) Kendilerine (önceden) Kitap (hakikat BİLGİsi) verdiklerimiz, sana inzâl olunan ile sevinç duyarlar… Onlardan bazıları ise, Onun bir kısmını inkâr ederler… De ki: “Ben yalnızca Allâh`a kulluk etmekle ve O`na şirk koşmamakla hükmolundum… Davetim O`nadır ve dönüşüm O`na!”
وَكَذَٰلِكَ أَنْزَلْنَاهُ حُكْمًا عَرَبِيًّا ۚ وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءَهُمْ بَعْدَمَا جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ مَا لَكَ مِنَ اللَّهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا وَاقٍ
37-) Ve kezâlike enzelnahu hukmen arabiyya* ve leinitteba`te ehvaehüm ba`de ma caeke minel ılmi, ma leke minAllâhi min Veliyyin ve lâ Vak;
37-) İşte biz Onu Arapça bir hüküm olarak inzâl ettik… Yemin olsun ki, sana gelen ilimden sonra onların kuruntularına tâbi olursan, senin Allâh`tan ne bir Veliyy`in ve ne de bir koruyanın olur.
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلًا مِنْ قَبْلِكَ وَجَعَلْنَا لَهُمْ أَزْوَاجًا وَذُرِّيَّةً ۚ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ أَنْ يَأْتِيَ بِآيَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ ۗ لِكُلِّ أَجَلٍ كِتَابٌ
38-) Ve lekad erselna Rusulen min kablike ve ce`alna lehüm ezvacen ve zürriyyeten, ve ma kâne li Rasûlin en ye`tiye Bi ayetin illâ Biiznillâh* li külli ecelin Kitab;
38-) Andolsun, biz senden önce de Rasûller irsâl ettik ve onlara eşler ve zürriyet verdik… Bir Rasûlün, Allâh`ın izni (Bi-iznillâh) dışında, delil olarak gelmesi mümkün değildir… Her hükmün oluşması için takdir edilmiş bir süre vardır!
يَمْحُو اللَّهُ مَا يَشَاءُ وَيُثْبِتُ ۖ وَعِنْدَهُ أُمُّ الْكِتَابِ
39-) Yemhullâhu ma yeşau ve yüsbit* ve `ındeHU Ümmül`Kitab;
39-) Allâh dilediğini ortadan kaldırır ve (dilediğini de) sâbit kılar. O`nun indîndedir Ümmül Kitap (ana BİLGİ – Esmâ mertebesinin her an nasıl bir şe`nde olacağının ilmi)!
وَإِنْ مَا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذِي نَعِدُهُمْ أَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ وَعَلَيْنَا الْحِسَابُ
40-) Ve in ma nüriyenneke ba`dalleziy neıdühüm ev neteveffeyenneke feinnema aleykel belağu ve aleynel hisab;
40-) Onlara vadettiğimizin bazısını sana (yaşarken) göstersek yahut (göremeden) seni vefat ettirsek, (gene de işlevin değişmez) sana sadece tebliğ etmek düşer… Yaptıklarının sonucunu yaşatmaksa bize aittir!
أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا نَأْتِي الْأَرْضَ نَنْقُصُهَا مِنْ أَطْرَافِهَا ۚ وَاللَّهُ يَحْكُمُ لَا مُعَقِّبَ لِحُكْمِهِ ۚ وَهُوَ سَرِيعُ الْحِسَابِ
41-) Evelem yerav enna ne`til Arda nenkusuha min etrafiha* vAllâhu yahkümü lâ muakkıbe li hükmiHİ, ve HUve seriy`ul hisab;
41-) Görmediler mi ki, biz arzı (fiziksel bedeni) her taraftan aşındırıyoruz (tâ ki yaşlanır ve ölür; bir başka anlam, arzın global tükenişe gitmesi kozmik veya iklim şartlarıyla; ya da o devirdeki müşriklerin günden güne tükenişi)… (Bunu) Allâh hükmeder; O`nun hükmünü takip edici (bozup değiştirici) yoktur… O, oluşanların sonucuna göre bir sonraki aşamayı anında oluşturandır.
وَقَدْ مَكَرَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَلِلَّهِ الْمَكْرُ جَمِيعًا ۖ يَعْلَمُ مَا تَكْسِبُ كُلُّ نَفْسٍ ۗ وَسَيَعْلَمُ الْكُفَّارُ لِمَنْ عُقْبَى الدَّارِ
42-) Ve kad mekeralleziyne min kablihim fe Lillâhil mekru cemiy`a* ya`lemu ma teksibü küllü nefs* ve seya`lemül küffaru limen `ukbed dar;
42-) Onlardan öncekiler de mekr (hile – tuzak) yapmıştı… Mekrin tümü Allâh`a aittir (mekrleri ile Sünnetullâh`ta mekre uğradılar)… Her nefsin getirisinin ne olduğunu Bilir! Hakikati inkâr edenler de görecek bakalım, yurdun geleceği kimindir.
وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَسْتَ مُرْسَلًا ۚ قُلْ كَفَىٰ بِاللَّهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَمَنْ عِنْدَهُ عِلْمُ الْكِتَابِ
43-) Ve yekulülleziyne keferu leste mursela* kul kefa Billâhi Şehiyden beyniy ve beyneküm, ve men `ındeHU ılmül Kitab;
43-) Hakikat bilgisini inkâr edenler: “Sen mürsel (irsâl olunmuş bir Rasûl) değilsin” der… De ki: “Benimle sizin aranızda, şahidim olarak Allâh ve bir de indînde Hakikat bilgisi ilmi bulunanlar kâfidir… “
14- İBRÂHİM SÛRESİ ابراهيم Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
الر ۚ كِتَابٌ أَنْزَلْنَاهُ إِلَيْكَ لِتُخْرِجَ النَّاسَ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ بِإِذْنِ رَبِّهِمْ إِلَىٰ صِرَاطِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ
1-) Elif Lâââm Râ* Kitabün enzelnahu ileyke li tuhricenNase minez zulümati ilen Nûri Bi izni Rabbihim ila sıratıl Aziyzil Hamiyd;
1-) Eliif, Lââm, Ra… Sana inzâl ettiğimiz (hakikat ve Sünnetullâh) BİLGİ(si) (kitap), insanları, varlıklarını meydana getiren El Esmâ bileşimlerinin elvermesi hâlinde (Bi-izni Rabbihim), karanlıklardan (cehaletten) Nûr`a (ilme) ve Aziyz (hükmü karşı konulmaz olarak yerine gelen) ve Hamiyd`in (sadece kendi kendini değerlendiren) yoluna çıkarman içindir.
اللَّهِ الَّذِي لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۗ وَوَيْلٌ لِلْكَافِرِينَ مِنْ عَذَابٍ شَدِيدٍ
2-) Allâhilleziy leHU ma fiys Semavati ve ma fiyl Ard* ve veylün lil kafiriyne min azâbin şediyd;

2-) (Aziyz ve Hamiyd olan O) Allâh ki, semâlar ve arzda ne varsa O`nun içindir (El Esmâ ül Hüsnâ`sıyla işaret edilen özelliklerinin seyri için)… O hakikat bilgisini inkâr edenlere yazıklar olsun, kendilerini bekleyen şiddetli azap dolayısıyla!
الَّذِينَ يَسْتَحِبُّونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا عَلَى الْآخِرَةِ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًا ۚ أُولَٰئِكَ فِي ضَلَالٍ بَعِيدٍ
3-) Elleziyne yestehıbbunel hayated dünya alel ahireti ve yesuddune an sebiylillâhi ve yebğuneha `ıveca* ülaike fiy dalalin be`ıyd;
3-) Onlar (hakikat bilgisini inkâr edenler) ki, (sınırlı) dünya hayatını sonsuz geleceğe tercih ederler ve Allâh yolundan alıkoyup, o yolun sapmasını isterler… İşte onlar dönüşü zor bir sapkınlık içindedirler.
وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ إِلَّا بِلِسَانِ قَوْمِهِ لِيُبَيِّنَ لَهُمْ ۖ فَيُضِلُّ اللَّهُ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي مَنْ يَشَاءُ ۚ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
4-) Ve ma erselna min Rasûlin illâ Bi lisani kavmihi li yübeyyine lehüm* feyudıllullâhu men yeşau ve yehdiy men yeşa`* ve “HU”vel Aziyzül Hakiym;
4-) Biz her Rasûlü kendi toplumunun lisanı ile irsâl ettik ki, onlara en anlaşılır şekilde açıklasın… (Artık) Allâh dilediğini saptırır ve dilediğine de hidâyet eder… O, Aziyz`dir, Hakiym`dir.
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ بِآيَاتِنَا أَنْ أَخْرِجْ قَوْمَكَ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَذَكِّرْهُمْ بِأَيَّامِ اللَّهِ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ
5-) Ve lekad erselna Musa Bi âyâtina en ahric kavmeke minez zulümati ilenNûri ve zekkirhüm Bi eyyamillâh* inne fiy zâlike le âyâtin li külli sabbarin şekûr;
5-) Andolsun ki biz Musa`yı: “Kavmini karanlıklardan Nûr`a çıkar ve onlara Allâh hükmünün fark edileceği gelecekteki sonsuz süreci hatırlat” diye mucizelerle irsâl ettik… Muhakkak ki bunda çok sabreden ve çok şükreden herkes için elbette işaretler vardır.
وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ أَنْجَاكُمْ مِنْ آلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُوءَ الْعَذَابِ وَيُذَبِّحُونَ أَبْنَاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَاءَكُمْ ۚ وَفِي ذَٰلِكُمْ بَلَاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظِيمٌ
6-) Ve iz kale Musa li kavmihizkuru nı`metAllâhi aleyküm iz encaküm min ali fir`avne yesumuneküm suel azâbi ve yüzebbihune ebnaeküm ve yestahyune nisaeküm* ve fiy zâliküm belaün min Rabbiküm azıym;
6-) Hani Musa kavmine dedi ki: “Üzerinizdeki Allâh nimetini hatırlayın… Hani (şunu da hatırlayın ki) sizi Firavun hanedanından kurtardı… Onlar azabın en kötüsünü size tattırıyorlardı; erkek çocuklarınızı boğazlıyorlar, kadınlarınızı diri bırakıyorlardı… İşte bunda size, Rabbiniz tarafından büyük bir belâ vardı!”
وَإِذْ تَأَذَّنَ رَبُّكُمْ لَئِنْ شَكَرْتُمْ لَأَزِيدَنَّكُمْ ۖ وَلَئِنْ كَفَرْتُمْ إِنَّ عَذَابِي لَشَدِيدٌ
7-) Ve iz teezzene Rabbüküm lein şekertüm le eziydenneküm ve lein kefertüm inne azâbiy leşediyd;
7-) Ve hani (hatırlayın ki) Rabbiniz ilan etmişti: “Andolsun, şükrederseniz artıracağım… Şayet nankörlük ederseniz, muhakkak ki azabım kesinlikle şiddetlidir.”
وَقَالَ مُوسَىٰ إِنْ تَكْفُرُوا أَنْتُمْ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا فَإِنَّ اللَّهَ لَغَنِيٌّ حَمِيدٌ
8- ) Ve kale Musa in tekfüru entüm ve men fiyl Ardı cemiy`an feinnAllâhe le Ğaniyyün Hamiyd;
8- ) Musa dedi ki: “Şayet siz ve tüm arzdakiler küfür (hakikati inkâr, nankörlük) etseniz, (iyi bilin ki) Allâh elbette Ğaniyy`dir, Hamiyd`dir.”
أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَبَأُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ ۛ وَالَّذِينَ مِنْ بَعْدِهِمْ ۛ لَا يَعْلَمُهُمْ إِلَّا اللَّهُ ۚ جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرَدُّوا أَيْدِيَهُمْ فِي أَفْوَاهِهِمْ وَقَالُوا إِنَّا كَفَرْنَا بِمَا أُرْسِلْتُمْ بِهِ وَإِنَّا لَفِي شَكٍّ مِمَّا تَدْعُونَنَا إِلَيْهِ مُرِيبٍ
9-) Elem ye`tiküm nebeülleziyne min kabliküm kavmi Nuhın ve Adin ve Semude velleziyne min ba`dihim* lâ ya`lemuhüm illAllâh* caethüm Rusulühüm Bil beyyinati feraddü eydiyehüm fiy efvahihim ve kalu inna keferna Bima ursiltüm Bihi ve inna lefiy şekkin mimma ted`unena ileyhi muriyb;
9-) Sizden öncekilerin, Nuh halkının, Ad`ın, Semud`un ve onlardan sonrakilerin haberleri gelmedi mi size? (Ki) onları Allâh`tan başkası bilmez! Onlara Rasûlleri delillerle gelmişti de; onlar ellerini ağızlarına götürüp (Arap âdetinde bir fikri ret jesti) şöyle dediler: “Doğrusu biz kendisiyle irsâl olunduğunuzu inkâr ediyoruz; gerçekten bizi kendisine davet ettiğine karşı, endişe verici bir kuşku içindeyiz.”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir